KAHTA

KÂHTA İSMİNİN KAYNAĞI: “Kâhta” Persçe’de “Dağın Eteği” anlamına gelmekte olup, bu adı da eski yerleşim yerinin konumundan dolayı almaktadır. Eski ilçe merkezi Eski Kâhta’dır ve adına uygun yerde kurulmuştur.

COĞRAFİ DURUMU: İlçe Merkezinin yerleşim yeri ova üzerindedir. İlçenin kuzey bölgesi dağlık olup, bu bölgede köyler tarım arazisi dışına, yamaçlara kurulmuştur. Güney bölümündeki köyler ise ova içerisindedir.

Kahta; 38-17 doğu boylamı ile 37-45 kuzey enlemi üzerinde yer alır. Denizden yüksekliği 750 metredir. Kuzeyde yüksekliği 2000 metreye ulaşan sıra dağlarla çevrili ilçe 1490 km2’lik yüz ölçüme sahiptir. Adıyaman ilinin 33 km. doğusunda yer alır. İlçe yüzölçümünün -Kahta merkez dahil- yaklaşık üçte ikisi 1. derecede, kalan yaklaşık üçte biri ise 2. derecede deprem bölgesi içindedir.

Kahta ilçesi, doğuda Gerger ilçesi, güney ve güneydoğuda Şanlıurfa ili, güneybatıda Samsat ilçesi, batıda Adıyaman, kuzeyde Sincik ilçesi ve Malatya ili ile çevrilidir. Şu anda ilçenin doğu ve güneydoğu kesimindeki sınırını Atatürk Baraj Gölü meydana getirmektedir.
İlçenin kuzey kesimi dağlık alanlardan meydana gelirken, güney kesimi düzlük alanlardan meydana gelmektedir. Kuzeydeki en yüksek nokta Nemrut Dağıdır (2.206m.), dağlık alanlardan güneye doğru gidildikçe önce plato alanlarına sonra geniş ovalara geçilir. Kahta Antitoros Dağlarının güney eteklerinde başlayıp güneye doğru alçalan ve Harran ovasına doğru uzanan bir arazi yapısına sahiptir. İlçe merkezi düz bir alanda kurulmuştur. 
 Güneydoğu Toroslar silsilesi üzerinde Karadut Köyünün kuzeyindeki 2.206 m. yüksekliğindeki Nemrut Dağı ilçenin belli başlı önemli dağıdır.

DOĞAL YAPISI: İlçe toprakları kuzey kesimindeki dağlık alanlar ile güney kesimindeki düzlüklerden oluşur. Kuzey kesimini Malatya dağlarının uzantıları engebelendirir. En önemli yükselti Nemrut Dağı’dır (2.206 m). İlçe merkezinin kuzey batısında Yarlıca Dağı ( 1.436m) yer alır. Dağlık alanlardan güneye doğru gidildikçe önce plato alanlarına sonra da ovalara geçilir. İlçe topraklarının sularını Fırat’ın kollarından Kâhta ve Kalburcu çayları toplar. Eskiden güneydoğu ve güneyde doğal sınırı oluşturan Fırat ırmağı vadisi bugün Atatürk Barajı gölünün altında kalmış durumdadır.

İKLİM DURUMU: İlçemiz sınırları içersinde bulunan Atatürk Barajı gölü nedeniyle, iklim yapısı önemli bir ölçüde değişikliğe uğramıştır. Karasal olan iklim, Atatürk baraj gölünün etkisiyle değişerek, Akdeniz iklimi ile benzerlik göstermeye başlamıştır.

BİTKİ ÖRTÜSÜ: Doğal bitki örtüsü Step görünümündedir. Engebeli bir arazi yapısına sahip olup, dağlık kesimde fazla sık olmayan Meşe ağaçları, akarsu boylarında ise söğüt ve kavak ağaçları mevcuttur. Dağlık kesimde küçükbaş hayvan beslenmektedir.

 NÜFUS DURUMU: 22 Ekim 2000 nüfus sayımının resmi olmayan sonuçlarına göre ilçe merkezinde nüfus 65 000, köylerde 66 000’dir. Toplam nüfus 131 000’ dır. Ancak sayımın yapıldığı tarihte halkının çoğunun Adana’da Pamuk toplamada olmasından dolayı gerçek nüfus rakamı elde edilememiştir. Yüzlerce ailesi mevsimlik işçi olan Kâhtalıların nüfus sayımı, Ocak ya da Şubat ayında yapılırsa, gerçek rakam elde edilebilir.

EKONOMİK YAPISI VE GEÇİM KAYNAKLARI: Kâhta halkının geçim kaynağı büyük oranda tarımdır. Nüfusunun yaklaşık % 80 i tarımla uğraşarak geçimini sağlamaktadır. Tarım ürünleri çeşitlilik gösterir. En çok yetiştirilen ürünler buğday, arpa, nohut, mercimek, tütün, mısır, susam ve pamuktur. Atatürk Baraj gölü ile beraber çevresinde sulu tarım gelişmiş ve pamuk ekimi yaygınlaşmıştır. İlçemizde meyve ağaçları genellikle tarla kenarlarında ve küçük bahçelerde, ailelerin kendi ihtiyaçlarını karşılamak için yetiştirilmektedir. Bağcılığı da aileler kendi ihtiyaçlarını karşılamak için yapmaktadırlar. Hayvancılık ta aile ihtiyacı için yapılmaktadır. Kâhta merkezinde bile çoğu evde inek beslenmektedir. Kırsal kesimde koyun, keçi, inek en çok beslenen hayvanlardır. En önemli sanayi kuruluşu Kâhta’nın girişinde ki TURANLI TEKSTİL fabrikasıdır. Burada Triko ve Dokuma için iplik üretilmektedir; Toplam 10 makine, 60-70 civarında işçi çalışmaktadır. Üretilen iplikler İstanbul, Denizli ve Bursa’ya satılmaktadır. Bunun dışında ilçemizde 1 adet un fabrikası, 1 adet Şeker Paketleme Fabrikası, 2 adet çırçır işletmesi, 12 adet hazır giyim atölyesi, 1 adet traktör parça imalathanesi, 17 Halı atölyesi ile marangoz atölyesi, oto kaporta atölyesi, mobilya imalathanesi, oto tamir atölyesi, kaynakçı, damper atölyesi, demir doğrama atölyesi bulunmaktadır.

KÂHTA’NIN TARİHİ: Kâhta adının, nereden geldiği yolunda kaynaklarda pek bilgi olmamakla beraber, tarihte,Orta Asya’da Ötüken ve Karakurum yakınında Kâhta isimli bir kentin varlığı göz önüne alınırsa Kâhta isminin Orta Asya kökenli bir isim olduğu sonucu çıkarılabilir. Bir rivayete göre ise “Kâhta” Persçede “Dağın Eteği” anlamına gelmekte olup, bu adı da eski yerleşim yerinin konumundan dolayı.almaktadır.

Kâhta’nın geçmişi sabah medeniyetinin doğuş yeri olan Mezopotamya’ya yakın olması nedeniyle tarih öncesi dönemlere kadar uzanmaktadır. Bulunduğu coğrafî konum nedeniyle tarih öncesi dönemlerden günümüze kadar sayısız medeniyetlere ev sahipliği yapmıştır. Yörede yapılan arkeolojik kazılardan elde edinilen eser ve bulgular ile günümüze intikal eden canlı tarihi bulgular en belirgin kanıtlardır. Paleolitik, neolitik, kalkolitik dönem ve tunç devrine ait elde edilen eserler Adıyaman müzesinde sergilenmektedir. M.Ö. 2000 yıllarında Kommagene Krallığının kuruluşuna kadar (m.ö. 69) Hititler, Mitaniler, Asurlular, Geç Hititliler, Persler, Kummurlar ile makedonyalı büyük İskender’in hakimiyeti ve Doğu Roma imparatorluğun egemenliği hüküm sürmüştür.

M.Ö. 69 yılında kurulan Kommagene krallığı bugün dünyanın sekizinci harikası olarak aday gösterilen Nemrut dağındaki dev heykelleri ve ilçedeki diğer tarihi eserleri bırakmıştır. 142 yıl yörede hüküm süren ve bugünlere intikal eden eserleri bırakan Kommagene krallığı M.S. 72 yılında Roma İmparatorluğu tarafından ortadan kaldırılarak Suriye eyaletine bağlanmıştır.

İlçenin antik çağda ve Bizans döneminde adı bilmemektedir. Orta çağda İslam dünyasının sınır kalelerinden biri olmuştur.

M.S. 670’de Emeviler, 758’de Bizans ve Sasaniler, 926’da Hamdaniler, 1226’da Seçuklular, 1284’e kadar Memlüklüler, Artuklular ve Dulkadiroğulları, 1393’te Timur ve 1516’dan sonra da Osmanlı İmparatorluğu bölgeye hakim olmuştur.
Kâhta şehri şu anda bulunduğu yere Cumhuriyetin ilk yıllarında taşınmış olup daha önce şimdiki Kocahisar ( Eski Kâhta ) köyünün bulunduğu yerde idi. M.Ö. üçüncü yüz yılın ilk yarısında ARSEMES adlı bir kralın bu yörede hakimiyet kurduğu sanılmaktadır. II.Selçukos’un ( M.Ö. 246-225 ) kardeşi Arsemes adındaki bir kralın kendi adıyla anılan iki kent görüyoruz. Bunlardan birincisi eski Kâhta kalesinin karşısındaki yukarı Arsemia’dır. Kâhta kalesi, Selçuklu imparatoru Alparslan’ın Malazgirt zaferi (1071)’ den sonra (1085) Selçuklular tarafından Bizanslılardan alınır. Yöre zaman zaman Malatya Danişmendlileri, Selçuklular ve Artuklular arasında el değiştirir. Kale daha sonra Melik’ul-Mansur tarafından onarılır. (XII.yy.) Bir süre Harput emirliği, Danişmendler ve Selçuklular arsında el değiştirir. Kaleyi daha sonra Sultan Alaeddin Keykubad’ın seraskeri Ceyli Bey zabteder. Bölgede Selçuklu hakimiyeti başlar. (1226) Kâhta, Baba İshak ayaklanmasında (1240-1241)yağmalanır.

 Kâhta kalesinin adı Memlüklüler ile Moğollar arasında geçen savaşlarda sık sık geçer. 1283-1289 yıllarında kale Halep valisi Kara Sungur tarafından alınır. Yeniden tahkim edilir. Daha sonra Osmanlı hakimiyetine geçer. Timur Malatya ve Kâhta’ya kadar olan kaleleri ele geçirince Yıldırım Beyazıd kalelere koyduğu muhafızları kovarak Türkmen’lerden Kara Osman’ı tahta geçirir. Timur’un çekilmesiyle Memlüklüler bölgeye hakim olurlar. (1417-1418) Memlüklülerin hakimiyeti Yavuz Sultan Selim’in bölgeyi ele geçirmesine kadar devam eder. 1516 yılında Yavuz Sultan Selim zamanında Osmanlı hakimiyetine girdikten sonra diğer ilçeler gibi önce Dulkadirli Emaretine, Kanuni zamanında ise sancak merkezi haline getirilen Samsat’a bağlanarak Zülkadiriye eyaleti (Maraş)’ne bağlanır.
  Kâhta 1531 yılında Malatya’ya, 1349 yılında ise Hısn-ı Mansur’a (Adıyaman) bağlanır. 1859 yılında Malatya sancak olunca Kâhta’da diğer kazalar gibi yeniden Malatya’ya bağlanır. Bu durum Osmanlı İmparatorluğunun yıkılmasına kadar devam eder. 1859 yılında Kâhta’da bir Abdal ayaklanırsa da ayaklanma bastırılır.

Milli mücadele döneminde M. Kemal’i yakalamak ve etkisiz hale getirmek için görevlendiren Ali Galib Malatya’da sıkıştırılınca Kâhta’ya gelir. Beraberindeki zatlarla Hacı Bedir Bey’e misafir olur. Hacı Bedir Bey’den umduğu desteği bulamayınca da 15.9.1919 günü Kâhta’dan Urfa’ya oradan da Halep’e kaçar.
Cumhuriyetin ilk yıllarında yer değiştirerek eski Kâhta’dan 26 k.m. güneyindeki şimdiki yerine taşınır.

1516’da Osmanlıların egemenliğine giren Kâhta 19. yüzyıl sonlarında Mamuretü’l Aziz (Elazığ) vilayetine bağlı bir kazaydı. Kaza merkezinin belediyesi1920’de kuruldu. Cumhuriyet döneminde 1954 yılına kadar Malatya ilinin bir ilçesi olan Kâhta 1954’te il yapılan Adıyaman’a bağlandı.

TARİHİ VE TURİSTİK YERLER:

 YENİ KALE: Kocahisar köyündedir. Sarp kayalar üzerine kurulan kale, bir burç, ön kale ve asıl kaleden oluşur. Kale içinde cami, dükkân, hamam ve sarnıç kalıntıları vardır. Kalenin en üst katında kral sarayının izleri görülür.

ESKİ KALE: Bugün boş bir arazi gibi görünen kale, çok uzun bir geçmişe sahiptir. Bu yörede Amerikalı Theresa Goel ve Alman Profesör F:K. Dörner kazılar yapmışlar, birçok değerli eser bulmuşlardır. Bunlardan Işık Tanrısı Mithra’nın rölyefi tören yolunun başlangıcında yer alır. Rölyef yukarıya doğru çıkan tören yolunu gösterir durumdadır. Kommagene Kralı Mithridates’in mezarı bu kalededir. Kralı Herakles’le birlikte gösteren Deksios anıtı da dikkat çekicidir. Kabartmada Kral, deri bir zırh ve kılıç kuşanmış, sağ elini kendisini Tanrılar Dünyasında karşılayan Herakles’e uzatmış olarak betimlenmiştir. Anadolu’daki yazılı kayaların en büyüğü, eski Kâhta’daki eski kaledir. Kabartma üzerindeki Yunanca yazılar, Kommagene devletinin başkenti, Arsemia, Kral Antiokhos’un soyu, siyasal ve dinsel amaçları konusunda bilgi vermektedir.

CENDERE KÖPRÜSÜ: Kâhta Çayı’nın (Nympais) bir kolu olan Cendere Çayı üzerindedir. Sütunlar üzerindeki Latince bir yazıta göre Dört Kommagene kenti tarafından, Roma İmparatoru Septimus Severus ile karısı Julia Donma ve oğulları Caracalle ve Geta’nın onuruna yaptırmıştır. Köprünün her iki kesiminde Roma İmparatorluk ailesini temsil eden ikişer sütun yerlerinde durmaktadır. Ancak bunlardan Geta onuruna dikilen yıkılmıştır. Bu sütunun, Geta’nın kardeşi Caracalla tarafından öldürülüşünden sonra ortadan kaldırıldığı sanılıyor. Sütunlar 2 m çapında, 10 m yüksekliğindedir. Köprünün uzunluğu 150 m, su düzeyinden yüksekliği 30 m ve iki ayağı arasındaki açıklık 40 m.dir. Tek büyük kemerli olan köprü 92 iri kesme taştan yapılmıştır.

KARAKUŞ TÜMÜLÜSÜ: Kommagene Krallığı’nda kadınların gömüldüğü bir tümülüstür. Kırma taşlar ve çakılların yığılmasıyla oluşturulan 20 m yüksekliğindeki tümülüs, Kâhta Çayı’nın açtığı geniş vadinin batısındaki tepe üzerinde yer alır. Tümülüsün güney ve batısında 9 m yüksekliğinde dört sütun bulunur. Sütunlar üzerinde boğa, aslan ve kartal heykelleri ve tokalaşma sahnesinin bulunduğu ünlü rölyef yer alır. Doğudaki sütun başlığı altında yer alan yazıtta Kommagene Krallığı’ndan üç prensesin mezarı bulunduğu yazılıdır. Sütunlar MÖ 1. yüzyılda dikilmiştir.

NEMRUT DAĞI: Şanlıurfa - Adıyaman Ovası’nda güneyden kuzeye gidildiği zaman görülen görkemli dağ, 2206 m yüksekliği ile Nemrut Dağı’dır. Etkileyici silueti ve zirvesindeki eşsiz tarihi zenginlikler, yörenin Milli Park ilan edilmesini sağlamıştır. MÖ önce 1. yüzyılda Adıyaman ili toprakları üzerinde kurulan Kommagene Devleti’nin kralı Antiokhos 1, sanata çok önem veren bir hükümdardı. Kendisi, öldüğünde yapılacak anıt mezarın yerini uzun bir süre aradı. Sonunda mezarının Nemrut Dağı’nın zirvesine yapılmasına karar verdi. Belgelere göre Antiokhos 1, yakınlarına şöyle vasiyet etmişti: “Mezarımı ziyarete gelenler, en güzel giysilerini giysinler ve en güzel kokularını sürsünler. Kuşaklar boyu, bu topraklarda onlara mutluluk ve zenginlikler vereceğim”. Antiokhos 1’in anıt mezarının tümülüsü, yumruk büyüklüğünde taşların 50 m yükseklikte ve 150 m çaplı bir tepe oluşturacak biçimde üst üste yığılmasıyla oluşturulmuştur. Dağın asıl zirvesi düzenlenmiş ve ortaya çıkan alana mezar konulmuştur. Eski zirvenin taşları mezarın üzerine konularak yapay zirve elde edilmiştir. Anıt mezarı oluşturan küçük kırma taşların ağırlığı 100 ile 300 gram arasında değişir. Kommagene kralı Antiokhos 1’in anıt mezarını, ünlü Türk arkeolog ve ressamı Ömer Hamdi Bey keşfetmiştir. İlk arkeolojik kazılar 1883’te Amerikalı arkeolog Theresa Goel tarafından yapılmış, Alman arkeolog Dörner sürdürmüştür. Anıt mezar doğuda, batıda ve kuzeyde sert kayaya oyulmuş teras biçimindeki üç kutsal alan ile çevrelenmiştir. Bu tören alanlarında dev heykel ve rölyefler bulunur. Anıt mezar ve kutsal alanlar MÖ 1. yüzyıla tarihlenmiştir.

 Doğu Teras: Taht üzerine oturmuş dev Tanrı heykeli vardır. Sırasıyla Apollon, bereket tanrıçası Tyche ( Fortuna), Zeus, kral Antiokhos, kuvvet Tanrısı Hereklas, kartal ve aslan Heykelleri. Turistler güneşin doğuşunu seyretmek için gün doğmadan dağda beklemeye başlarlar. Güneşin doğuşu görülmeye değer güzelliktedir.

 Batı Teras: Doğu terasa göre çok daha fazla yıpranmıştır. Heykellerin vücutları parçalanmıştır. Ama büstlerin yüz ifadelerindeki idealizm çarpıcıdır. Doğu terastakilere göre, batı terastaki büstler, heykel sanatı bakımından daha başarılıdır. Biri dişi olan dört Tanrı, kral Antiokhos’un büstleri kartal ve aslan heykelleri, doğuda olduğu gibi batıda da yer alır. Yan taraflarda kral Antiokhos’un tanrılarla tokalaşmalarını gösteren Deksios rölyefleriyle astrolojik özellikler taşıyan bir aslan rölyefi bulunur. Aslanın üzerindeki tarih, Antiokhos 1’in tahta çıkış tarihidir. Nemrut Dağı’na, Narince ve Karadut üzerinden taksi ya da minibüsle çıkılabilir. Son bir kilometrelik yol araba ile değil, 20 dakika yürüyerek gidilir. Çıkış patikası izlenerek anıt mezara varılır. Çıkış için katır temin edilebilir. Nemrut dağı’nı ziyaret için en uygun dönem 15 Mayıs ile 15 Ekim arasıdır. Dağ, özellikle gün batımında, eşsiz bir güzelliğe bürünür.