Adıyaman’ a 63 Km uzaklıkta olan Gölbaşı İlçesi, Doğu Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu’yu, Doğu Anadolu’ya bağlayan Gaziantep-Malatya karayolu ile Adana-Malatya demiryolu yönünde yer almaktadır.
Gölbaşı gölünün güneybatısına kurulmuş olan ilçenin, Doğusunda Malatya’nın Doğanşehir İlçesi ile Adıyaman’ın Tut İlçesi, batısında Kahramanmaraş’ın Pazarcık ve Çağlayancerit İlçeleri, kuzeyinde Kahramanmaraş’ın Nurhak İlçesi, güneyinde Adıyaman’ın Besni İlçesi yer almaktadır.
Gölbaşı ilçe merkezinin yeri, önceleri boş bir arazi iken 1934 yılında demir yolunun geçmesiyle bir yerleşim merkezi haline gelmeye başlamıştır. Civar İl ve İlçelerden başlayan göçler sonucu 1954 yılında Besni İlçesine bağlı bir köy olmuş, 1958 yılında da ilçe durumuna getirilmiştir. Gölbaşı, gösterdiği hızlı gelişme seyri ile Adıyaman’ın büyük ilçelerinden biri durumuna gelmiştir.
Gölbaşı ilçesinin deniz seviyesinden yüksekliği 866,8 m. yüzölçümü 784 km. karedir. En yüksek dağı 2500 m. yüksekliğindeki Akdağ olup, bunu Meydan ve Boruk dağları izlemektedir. Engebeli bir arazi yapısına sahip olan Gölbaşı ilçe sınırları içerisinden Göksu çayı geçmektedir. Ayrıca bir birleriyle bağlantılı Gölbaşı, Azaplı ve İnekli gölleri mevcuttur.
Gölbaşı'nın temel geçim kaynağı tarım ve hayvancılıktır. Geçici Köy koruculuğu, halı kursları, esnaflık ilçenin istihdam alanlarındandır. İlçedeki Kömür İşletmesi, tekstil atölyesi, küçük sanayi ve benzer işyerleri istihdam sahalarıdır. İlçede kurulu büyük fabrika, sanayi tesisi yada işletme bulunmamaktadır.
İlçede sanayi kuruluşu olarak Kömür İşletmesi, Tekstil İşletmesi, Un Fabrikası, Yem Fabrikası, Poşet Fabrikası ve Tavuk Çiftliği bulunmaktadır.
Gölbaşında tarihi yapı olarak, Harmanlı Kasabası Göksu üzerindeki Paşa Köprüsü, Köristan (Yaylacık) Köyü'ne 16 km.uzaklıktaki Göksu üzerindeki Vicne Köprüsü ve Altınlı Köprüsü bulunmaktadır. Bunlardan Altınlı Köprünün yapım tarihi kesin olarak bilinmemelktedir. Bu köprü üç kemerli olup, taşları harç kullanılmadan sıkıştırma suretiyle yapılmıştır. Köprü ayaklarında sulara karşı korunmak amacıyla koni şeklinde mahmuzlar yapılmıştır. Ayrıca Nasırlı Köyü'nde, köyün ilk kuruluş yeri olan Mendede'de bir höyük (Mendede Höyüğü) bulunmaktadır. Kız Kapan'da su sarnıçları, basamaklarla çıkılan mağaralar bulunmaktadır. Çevrede çok sayıda cam, ok demirleri, çanak ve çömlek kalıntılarına rastlanmıştır. Köyün güneyinde 2 km. uzaklıkta ”Çardak” veya “Gölün Başı Mağarası” adı verilen yerdeki mağarada, öküz başı rölyefi bulunmaktadır. Buraya “Musa Gediği” mevkii de denilmektedir. Ayrıca, köyün kuzeyinde “Kırk Bayır” denilen yerdeki mağaralarda mezarlara rastlanmıştır.
Gölbaşı, Belören'de tarihî kalıntılar bakımından zengin bir yerleşim merkezidir. Köyün 6 km. kadar batısında eski yerleşim yeri olan “ Heyik” mevkii bulunmaktadır. Buranın tarihi bir şehir olduğu , dükkan olması muhtemel kalıntılardan, yine buradaki mezar kalıntılarından anlaşılmaktadır.Taşlar doğal halindedir.Belören'in kuzeyinde 5 km. uzaklıktaki etrafı surlarla çevrili Keykubat Kalesi bulunmaktadır. Kale, Roma harcı ile yapılmıştır. Yine Belören'in Beldenin güneyine 5 km. uzaklıkta, “Kent” denilen yerde taş mimari parçalar ile mezar kalıntıları bulunmaktadır. Belören'in güneyinde, 2 km.uzaklıkta “Peri Önü” mevkiinde de bir höyük vardır. Buranın da eski bir yerleşim yeri olduğu bilinmektedir. Ayrıca Gölbaşı’nın kuzeyinde yer alan Çataltepe köyündeki “Köristan” veya “Kölisten”, denilen yerde dağın üzerindeki kalıntının ne olduğu kesinlik kazanamamıştır. Bu kalıntıların yel değirmeni veya bir kiliseye ait olduğu söylenmektedir.
Çataltepe Köyü'nün güneybatısında Kara Mağara denilen doğal mağaranın üzerinde 1 m. çapında ve 2 metre derinliğinde tahıl saklama veya şarap kuyuları olduğu söylenen kalıntılarla karşılaşılmıştır. Ayrıca burada kilise ve ev kalıntıları bulunmaktadır. Bunlar da burasa bir yerleşim olduğunu açıkça göstermektedir. Bunun yanında Belören'in 4 km. uzaklığında 4 küçük mağaradan oluşan küçük kaya, 1,5 km. uzaklığında İllez Kani, Kaba Öğüt denilen ören yerleri ile Höyük mevkii ve Tilki Kalası bulunmaktadır. Burada çok sayıda mimari taşlara, keramiklere ve sarnıçlara rastlanmıştır. Beş Tepe Mevkiindeki bulunan mağarada, nişlere ve Roma harcına benzer harçla yapılmış kalıntılara rastlanmıştır. Bu bölgede yapılacak arkeolojik araştırmaların, karanlıkta kalmış bazı noktaları aydınlatacağı da açıktır.
İlçede günümüze gelebilen tarihi eserler arasında; Paşa Köprüsü, Köristan (Yaylacık) Köyü'ne 16 km.uzaklıktaki Göksu üzerindeki Vicne Köprüsü ve Altınlı Köprüsü bulunmaktadır.
Genel Durum
İlçemizin tarihi önemi, coğrafi konumundan kaynaklanmaktadır.İlçemizde kayda değer sur,kale tapınak gibi benzeri tarihi yapılar az ise de çeşitli yerlerdeki mağaralardan buranın iskan alanı olduğu görülmektedir. Gölbaşı İlçesinin en önemli tarihi yönü,yol kavşağında bulunmasıdır.Bu yol Cumhuriyetin kuruluşundan sonra İlçemizden geçen Devlet Demiryolu ve Doğu –Güneydoğu Akdeniz bağlantı yolu olan kara yolu ile pekişmiş ve özellik belirginleşmiştir.Çünkü ,ilk çağlarda Gölbaşı’ndan geçen transit yol "Bağdat Yolu " , " Savaş Yolu ", " Halep Yolu " ," Murat Yolu " gibi isimlerle anılmıştır. İlçe Türkiye’mizin İdari yapılanmasında değişik illerin sınırlarına (Adıyaman- Malatya ) girmiştir.1958 yılında Besni ( Behisni ) İlçesinden ayrılarak,Adıyaman İline bağlı bir ilçe olmuştur. İlçenin tarihi durumunu incelerken elbette Adıyaman’ın tarihi seyri içerisinde değerlendirme yapılmıştır.Çünkü çeşitli devletler bu topraklarda hakimiyet sürerken,aynı özellik ilin diğer ilçeleri için de geçerlidir.Bu doğal bir tarihi gelişmedir. Yaptığımız inceleme ve araştırmalarda İlçemizin tarihsel akışını , tarihi devir ve dönem içinde incelemeyi daha yararlı gördük.Şimdi bu süreçleri inceleyelim.
Paleolitik Devir (Yontma Taş Devri)
Güneydoğu Anadolu’da Fırat vadisi boyunca Gaziantep’te (Dülük ) ve Adıyaman Çevresinde (Pirin – Palaş ) Gölbaşı İlçemizde de ; Belören Beldesinin 3 km.kadar mesafesinde “ Tilki kalası” mevkiinde bir ören yeri olup,burada küçük bir mağara bulunmaktadır. Beldenin batısında 6 km.mesafede “ Höyük “ mevkiinde taş yığınları ve sarnıçları “ Peri önü “ mevkiinde bir höyük vardır.Beldenin güneyinde olup 2 km.mesafesindedir.Beldenin kuzeyinde 4 km.mesafede dört tane “İllez Kani” mevkiinde ören yerinde seramik ve taş kırıntısı ve yığıntıları vardır.” Kaba söğüt” mevkiinde de bir ören yeri mevcuttur. Çatal tepe Köyünde “ Kara Mağara “ mevkiinde, Yol Bağında ,” Pencereli Mağara “ vardır. Mağarada pencere (taka) bulunduğundan bu ismi almıştır.Kazı amacıyla çok tahrip edilmiştir. Ayrıca , aynı yerde “ merdivenli Mağara” vardır.Burada “Heyik Dağından “ su getirmek için taştan basmaklar vardır.Mağaranın içi oldukça karanlıktır.Işıkla bakıldığında duvarda bir kirpi ve daha değişik rölyefler görülmektedir. Yukarı Çöplü Köyünün “ Baytar “ mevkiinde yapılmış mağaralar vardır.Aşağı Nasırlı ile Gedikli Köyü arasında “ Kırkbayır “ mevkiinde ağzı kapaklı ve içinde kadın rölyefli bir mağara bulunmaktadır. Hacılar Köyünün güney ve kuzeyinde iki tane mağara vardır.Bu mağaralarda insan kemiklerine rastlanmıştır. Yaylacık (Köristan) Köyü’nün doğusunda 2.5 km.mesafede “ Kale “ mevkiinde bir mağara vardır.Genişliği 12.metre kadar,derinliği ise bilinmemektedir. Yine Köyün Kuzeyinde 3 km.Harmanlı’ya doğru “ Eski Ören “ yerinde mezar yeri ve su havuzu vardır.Ayrıca,burada yerdeki taşın üzerinde üç kanal çizgi ile insan resmi vardır.Aşağı Nasırlı Köyü’nün “ Kız Kapan “ Mağarası ile buraya merdivenle çıkılan başka mağaralar vardır.Köyün Güneyinde 2 km.mesafede “ Çardak veya Gölün Başı Mağarası “ adı verilen yerdeki mağarada “ Öküz kafası” kabartması bulunmaktadır.Buraya yerel isimle “ Musa Gediği” denilmektedir. Aynı Köyün Kuzeyinde “ Kırk Bayır” denilen yerde,2 km.mesafedeki mağarada 5-6 csesdin konulabileceği büyüklükte seki vardır.Ayrıca aynı yerde başın konulması için yer yapılmıştır.Çevredeki dağlık alanlarda Aşağı Karakuyu Köyü’nün doğusunda “Göl Mevkiinde “ 3 sarnıç vardır. Akçabel (Penbağı ) Köyünün doğusunda 2 km.mesafede “ Yalangoz” mevkiinde “kirvelik “ adıyla anılan yerde mağaralar vardır.Bunlar üç tanedir. Bir mağaranın içi tamamen toprakla dolu,diğer iki mağara ise açıktır.Köyün 200 metre kuzeyinde “ Kolaycık” mevkiinde tarihi bir yapı ve bu yapının önünde taştan oyma bir “Tümbül” kuyusu vardır.Ayrıca Köyün Güney Batısında “ Armutlu mevkiinde “Kızıl seki”de de aynı şekilde iki tane tümbül daha vardır. Bu yerleşim birimlerindeki mağaralardan anlaşıldığı gibi buralarda PALEOLITİK devirde kalabalık bir nüfusun barındığı anlaşılmaktadır. Aşağı Nasırlı ve Harmanlı’daki mağaralarda yapılan tesadüfü gezilerde buğday tanelerine rastlanmıştır.Bu da “ Erken Neolitik “dönem olarak insanların üretime geçtikleri ve ilk köy kültürlerini ortaya çıkarmaktadır. Doğada Yabani olarak yaşayan koyun,keçi, sığır ve domuz gibi hayvanların beslenip evcilleştirildiği ; buğday,arpa,bakla,keten ve kenevir gibi bitkileri yetiştirildikleri devrin belirgin bir özelliğidir.
Hititler Dönemi (M.Ö. 1650 - 1340)
Orta Anadolu’da M.Ö.XIX.XII. yy.lar arasında yaşamış ve büyük bir imparatorluk kurmuş eski halk Hititler Anadolu ve Mezopotamya arasında Akad çağından (M.Ö.2350- 2150 ) beri işleyen ve Asur kolonileri çağında da son derece işlek bir duruma gelen karayollarını kullandılar. Bu karayolları “ Hattuşaş Boğazköy “,Kaniş (Kültepe-Kayseri ) ,Tegarama (Gürün) Darende Melit (Malatya ) ,Samusat (Samsat ) üzerinden Urşu (Urfa)’ya bağlayanlarıdır.Urfa ’da yollar ikiye ayrıldı.Birinci yol Kargamış (Cerablus) ve Helpa (Halep )’ya diğerlerinin Nisibis (Nusaybin) üzerinden Asur ve Babil’e gittiği yol. İkinci yol Anadolu’yu K.Suriye’ye bağlayan yolda KİZZUWATMA ( Çukurova )’dan Gülek Boğazından Halep ve Kardeş’e bağlayan yoldur. İlçemizden de yukarıda açıklandığı ticaret yollarının geçtiği bilinmektedir.Hitit Döneminde “Baharat Yolu “ olarak bilinen ancak tarihin her devrinde yararlanılan bu yol Helpa (Halep) ,Mardin ,Urşu, (Urfa) üzerinden Samusat’a (Samsat) ,Besni-döşeme Belören-Ulu yol,Çelik- Balkar-Karaçalılık (Gölbaşı ) Elbistan Caddesi –Hacıkızı Boğazı -Yol bağı –Altınlı Köprü-Yıkıcak –Sırıklı –Cankurtaran Hanı Elbistan’na kavuşur.Ayrıca tarihte göç yolu olarak da adlandırılan Pazarcık üzerinden Elbistan’a geçerken; Uzun Geliç (Sakar kaya ötesi) Saray (Bozlar ) Büyük Cerit, Alacık –Ayran Pınarı –Kızıl Geçit (Göynük kalesi) –Tatar deresi Mığlı Evren- Elbistan yolunu takip ederdi. Bu Ticaret yolunun can damarı Altınlı Köprü’dür.Köprünün Yapı Taşları iri ana kemer,yüksek ve sağlam arazi,yalçın ,su sert ve haşin ,sırt geniş ama umut taşıyan bu köprü genel görünüşü ile zarif bir sanat eseridir. Yapılış Tarihi kesin olarak bilinmemektedir.Kralın kızı tarafından yapıldığı rivayet edilmektedir.Yıkılma durumunda,eşdeğer köprüyü inşa edecek altın civarında gömülü bulundurduğu söylenmektedir.İsmini bu gömülü altından aldığı iddia edilmektedir.Köprü büyük bir kemeri ve kademeli olarak küçülen üç kemeri daha vardır.Köprü taşları harç kullanılmadan sıkıştırma (Cendere) stiliyle yapılmıştır. Ana kemer temelde on dört taş,yukarıya çıkıldıkça kademeli daralma yapılarak dokuz taştan yapılmıştır.Kemerin batı kısmında 63, doğu tarafında 70 sıra taş vardır. İkinci kemerde,tabanda dokuz sıra taş ve toplam otuz üç taş vardır. Üçüncü kemerde on sıra taş ve toplam yirmi altı,dördüncü kemerde ise dokuz sıra taş ve on dokuz sıra taş kullanılmıştır.Köprünün önden yüksekliği 20 metreye yakındır.Ana kemer,azgın suya karşı korumak için,koni şeklinde kemerin her iki tarafına destek yapılmıştır. Köprü ,Harmanlı Kasabası Göksu üzerinde yapılmış olan “ Paşa Köprüsü”, Yaylacık (Köristan ) Köyüne doğuda 6 km.mesafede yine Göksu Irmağı üzerine yapılan “ Vicne Köprüsü “ ile yaşıttır.Köprü Kanaatimizce Selefkiller zamanında yapılmıştır. FRİGLER ( M.Ö.1180-676 ) , HURİLER ( M.Ö. 1340-1000 ),KUMMUH ( M.Ö. 1000 -708 ) BABİLLER –URARTULAR, ASURLULAR ,MED’LER ve PERSLERİN ( M.Ö. 708.3333) Hakimiyetinde yaşarlar. Büyük İskender GRANİKOS ve İssos savaşlarında Persleri bozguna uğratıp, GAVGAMELA Savaşında da yenince,bu toprakların hakimi olur.Büyük İskender’in ölümünden sonra bölge Selefkiler’in ( M.Ö.305-69) eline geçer Daha sonra Bölgeye Parthlar ( Kommagane ) Krallığı hakim olur.
Roma İmparatorluğu
Kommagene Krallığına son verdikten sonra bölgeye çok sayıda askeri birlikleri yerleştirirler.Bu dönemde SAMUSAT ’a (Samsat) büyük bir askeri garnizon durumuna getirilir. Bölge daha sonra SASNİLER’in hakimiyetine geçer. Hz.Ömer Döneminde İslam Orduları YERMÜK Savaşından sonra Maraş’a kadar ilerler.Bu akımlar EMEVİLER döneminde de devam eder.Bizanslılar ile çetin savaşlar olur.
Abbasiler Dönemi
Harun Reşit zamanında Anadolu’ya bir çok akınlar yapıldı.Bizanslarla savaşlar ve barışlar yapıldı. Daha önce imparator İren zamanında Abbasilere vergi verirken imparator Nikofor vergi vermeyi kabul etmeyince Harun Reşit Anadolu’ya girdi. Bizanslıları yendi.(Konya Ereğlisinde) Vergi vermeyi tekrar kabul etti. Bölge tamamen müslümanların egemenliğine girdi. “Abbasiler 758 yılında Ebu Cafer Mansur zamanında Emevileri yenerek Adıyaman Bölgesine egemen olurlar. Bizanslılar (839) ‘da Besni’yi ele geçirir.Halife Harun Reşit Abdül Melik Komutasında bir ordu göndererek Besni’yi tekrar ele geçirir.Besni’deki büyük Kiliseyi yıkarak taşlarını Kadetha Kentinin yapımında kullanmış , IX.YY.başlarında Besni Amin taraftarlarınca Mamun’a karşı bir mukavemat merkezi haline getirilir.X.Y. Y. İse yöredeki egemenlik HALEP HAMDANİ’LERE GEÇER.Ancak daha sonra yöreye yeniden Bizanslılar hakim olur.
Moğollar - Memlükler
Anadolu Selçuklu Devletinin Köse dağ savaşında (1243) Moğollara yenilmesi ile yörede Selçuklu hakimiyeti bozuldu. Moğol hükümdarı Hülagu’nun Bağdat seferinden sonra Mengü Kağan’dan gelen yanlış üzerine Anadolu iki Selçuklu hükümdar ailesi kardeş arasında taksim edildi.. Selçuklu Devletinin bütünlüğünü gören Kilikya (çukurova) Ermenileri fırsattan istifade sınırda Türkler elinde bulunan yerleri ele geçirmek için harekete geçtiler.Hülagunun Suriye seferine katılan Ermeni Prensi Hetum Maraş ’ı işgal ettiği gibi güneyde Moğolların eline geçen Ranson ,Merziban,Raban,Derbisak,Besni şehir ve kaleleri sefere katılmalarına karşılık Ermenilere teslim edildi.Kurtuluş Savaşında büyük bölümü Halep’e göç eden Ermeniler daha sonra yerli Halk ile kaynaşarak günümüze kadar yaşamlarını devam ettirmektedirler.
Selçuklular - Artuklular - Zengiler - Eyyübiler Dönemi
Selçuklu komutanlarından Gümüş Tekin 1066 yılında Hısn_ı Mansur (Adıyaman) ve yöresini ele geçirir.Bir süre sonra iç karışıklıklar sebebiyle geri çekilir.1071 Malazgirt. Muhaberesini müteakip 1082 yılında Hısn-ı Mansur (Adıyaman) alınır.Kutalmış oğlu Süleyman Şahin komutanlarından Emir Buldacı Maraş Elbistan – Hısn-ı Mansur (Adıyaman) Behesni –Kahta kaleleri feth edilir.Behesni (Besni) Maraş beyliğine ,Hısn-ı Mansur (Adıyaman) da merkezi Harput olan Dersim beyliğine bağlanır. Haçlıların gelişiyle Türklerin elinden çıkan Maraş ve Elbistan havalisi 1098 yılında Bizansa teslim edildi.Bu tarihten itibaren ermeni asıllı Bizans valileri idaresinde Maraş’a yerleşen Ermeniler bir süre sonra Rum kale ve Hısn-ı Mansur şehirlerini de ele geçirdiler.
Dulkadir Beyliği
Dulkadir Beyliği 1337 –1522 yılları arasında iki asra yakın hüküm süren ve Osmanlı Devleti tarafından ortadan kaldırılan, Anadolu Beyliklerinin sonuncusudur.Maraş ve Elbistan Yöresinde kurulan beylik,Osmanlı- Akkoyunlu ve daha sonra Safevi Devletleri arasındaki rekabeti dengeleyerek XVI Y.Y. başlarına gelindiğinde sınırlarını Harput’tan Bozok (Yozgat)’a Sivas’ın Güneyinden Gemerek ve Güründen Antakya’da Hassa’ya kadar genişletmiş bulunuyor .Maraş başta olmak üzere Gazi Antep,Adıyaman , Malatya ,Kayseri,Kırşehir ve Kadirli (Kars ) şehirlerini içine alıyordu. Memluklulara karşı uzun zaman mücadele eden Dulkadir Beyliği Beyi Nasrettin Mehmet Bey 1417 yılında Güldalı’da ve Sultan Hanında baskına uğradı.Güçlükle kurtuldu. Memluk kuvvetlerinin bir kısmı da Harput ve Besni’yi kuşatmıştı.Harput Kalesini uzun süre müdafaa eden Dul Kadirler burada da teslim oldular.Ancak Besni’yi savunan Nasrettin Mehmet Beyin yeğeni Tuğrak akibetinden korkarak teslime yanaşmıyordu.Darende’ye bir Memluk Valisi tayin ederek,Elbitan’a dönmüş olan Sultan Şeyh Besni’ye hareket etti.Nihayet yaşamı garanti edilen Tuğrak ‘da Besni’yi kuşatan Şam Valisi Akbay’a teslim oldu.Adıyaman’a doğru yaklaşmakta olan Memluk hükümdarının yanına gönderildi.Sultan Şeyh tarafından ilgi ile karşılanan Tuğrak’a bir hil’at verildi.Fakat Besni’nin idaresi Gümüşboğa Rükni adında bir Memluk kumandanına teslim edildi. (10 Ağustos 1417)
Timur İmparatorluğu
Babası Çağatayların en önemli kolu olan Barulas (Barlas)Aşireti reislerindendi.Ataları bakımından Çingiz Han’ın sülalesi ile birleşmektedir.Şeyhaniler Devleti tarafından xvı .yy.başında Timurlular devletine sonverildi (1506). Timur ve sülalesinin idaresi altındaki devletin sınırları batıda Bursa ve İzmir’e Güney dogu’da Delhi ‘ye ve kuzeyde İştişnahrine kadar uzanırdı. Timur Dulkadirli Türkmenlerine karşı girişilen başarılı hareketten sonra Malatya’ya yönelme kararı almıştı.Malatya Yıldırım Beyazıt tarafından Osmanlı sınırlarına katılmıştı.Elbistan’da Malatya yönetimine gönderilen haberci ile emirlerine uyulması istenir.ancak elçi Osmanlı bölge hakimi tarafından tutuklanması üzerine Timur Malatya üzerine hareket eder.Çevrede geniş çapta bir sindirme harekatı başlar.Cihan Şah ile birliktebu işte görevlendirilir.Kahta kalesine kadar tüm bölge üzerine hakimiyet kurulur.Ordu bol ganimetlerle Malatya’ daki ordugaha döner.Malatya’nın alınmasından sonra Memluklu sultanlığı ile hudut komşusu olan Timur’un Suriye’ye yürüme kararı verdiği zaman emirlerinden tepkiler gelir.Daha önceki beyanlarına rağmen Suriye seferi bir paravan seferdir. Esas hedef Anadolu’ unun ele geçirilmesidir.Timur’un Suriye içlerine yönelik askeri yürüyüşünün ilk durağı BEHİSNİ olmuştur.Şahruh kumandasında gönderilen öncü kuvvetler şehrin kalesini şiddetle kuşatmaya başlamışlardır.Son derece sağlam bir kaleye sahip olan BEHİSNİ geçici bir süre direnebilmişse de sonunda teslim olmuştur.Şehrin ileri gelenlerini Şahruh’a yaptıkları ricalar sonucu Timur kale komutanı cezalandırmaz.Ancak şehir adına hutbe okunarak para bastırılması kabul ederek egemenliği altına girer.Buna karşılık Arap kaynakları ise Timur’un şehri bir ay kadar süreyle yağma edip,yakıp yıktığını ancak kaleyi alamadığını iddia etmektedirler.Nitekim aynı kaynaklara göre Timur buna rağmen BEHİSNİ’ deki kalışını uzatmamış Halep’e doğru yürüyüşüne devam etmiştir.Aslında burada bir ay kalışına Halep’ten gelecek haberleri beklemesine bağlayan bu kaynaklara Timur Halep Şehrinin ileri gelenleri ve büyüklerinin yanına gelerek bağlılıklarını bildireceklerini sanmaktaydı.Öte yandan BEHİSNİ ’nin işgali ve çevresinin kontrol altına alınmasıyla Memluklu Sultanlığı Hakimiyeti sahasına fiilen girilmiş oluyordu.Buradan beklediği haberi alamayan Timur Antep ‘ e yöneldi. Arap Tarihçi Ayni. Suriye Seferinin sonucu ile ilgili olarak “ Timur hiçbir şekilde Suriye’de kendi yönetimini birleştirmek istemediği sadece yürü,işgal et,yağmala ve yık prensibine bağlı kaldığı gerçeğidir. Nitekim Timur’un Suriye’den çekilmesinden hemen sonra Kahire’nin buradaki eski idari düzeni yerleştirmesi de bu görüşü desteklemektedir. Birincisi harap edilen şehirler ki bunlar Malatya,Elbistan,Zibart , Kahta,Hısn-ı Mansur, Behisni,Rum Kalesi,Antep,Tell Başir,Kilis. İkincisi ise eşyaları alınıp halkına bir türlü sıkıntı çektirilen yerler .Üçüncü grupta ise halkı tarafından terk edilen şehirlerdir.
Osmanlı İmparatorluğu
Behisni (Besni) ve çevresi ilk kez Osmanlı Padişahı Yıldırım Beyazıt zamanında adına Timur Taş ‘la Osmanlı egemenliğine girdi.(1384) Timur’un Anadolu’ya girmesi Malatya’yı fethinden sonra yöre,Timur hakimiyetine ve daha sonra Dulkadir beyliğinin egemenliğine girer. Yavuz Sultan Selim’in 1515 yılında Dulkadiroğlu Beyliğine son vermesinden sonra Adıyaman,Maraş(Zulkadriye eyaleti) sımırları içinde yer alır.İlk yıllarda (l519 –1530)Gerger- Kahta,Behisni (Besni) Hısn-ı Mansur (Adıyaman) Samsat 1531 yılına kadar başına bir sancak oluşturur.Samsat sancak merkezidir.1531 yılından sonra Hısn-ı Mansur Elbistan Sancağını diğerleri de (Besni,Gerger,Kahta) Malatya Sancağı'na bağlanır.
Cumhuriyet Dönemi
İlçemiz Cumhuriyet döneminde Besni İlçesine bağlı " KARAÇALIK " olarak anılan mevkiinde bir köydür. 01-04-1958 Yılında İlçe oldu.Besni’den ayrılarak Adıyaman İline bağlandı.Yerleşim alanının genişliği ,coğrafi konumu halkın kültürel ve ekonomik yapısı İlçenin hızla gelişmesine etken olmaktadır.
Coğrafya
Jeolojik Yapı
Yeryüzü şekilleri - (Dağlar, Ovalar, Platolar, Akarsular, Göller)
Iklim
1. Coğrafya
Gölbaşı ,Coğrafi sınırların uzandığı bölümler olarak Akdeniz, Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu Bölgelerinin kesiştiği noktada yer almaktadır.Doğusunda Besni – Tut Batısında Kahramanmaraş, Çağlayancerit ,Pazarcık ; Kuzeyinde Besni –Gaziantep , Güneyinde Kahramanmaraş İli,Elbistan İlçesi ,Malatya İli Doğanşehir İlçesi yerleşim merkezleri ile çevrilmiştir. Kuzeydoğu,güneybatı istikametinde uzanan Güneydoğu Torosların uzantıları arasında yer alan vadide kurulmuştur.Gölbaşı Vadisinin, yeri ve hudutlarının ana hatlarla şöyle çizebiliriz : Gölbaşı Vadisi , Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin Kuzey ucu Doğu Anadolu Bölgesi’nin güneyinden kestiği yerde bulunur.Vadinin Kuzey ve güney etrafı 2300 metreye ulaşan, Güneydoğu torosların uzantıları ile çevrilmiştir.Vadinin uzun ekseni 40-50 km.ye varan, eni ise en geniş yerinde 10-15 km.olan , vadi tabanı denizden 862 km.yüksekliktedir.
2. Jeolojik Yapı
Gölbaşı İlçesinin üzerinde bulunduğu göl kıyısı ve vadinin kuzey Ve güneyi Güneydoğu Torosların uzantılarıdır. Özellikle kuzeyinde Öksüz Dağı, Sırıklı Dağı, Meydan Dağı ve Doruk Dağı adlarıyla bilinen dağlar ,Dış toroslar ’ın uzantılarıdır. Bu dağlar üçüncü zamanda oluşmuş dağlardır.İlçenin üzerinde bulunduğu dar vadi,kısmen yine üçüncü zamanda tarlalardan oluşmuş birikinti düzlüklerdir.İlçenin diğer kısımları küçük dağlar ve engebeli arazilerle kaplı % 20 ‘ si ise düzlük ve ovalıktır. İlçenin bulunduğu vadi morfolojik olarak yeknesaktır,muhtemelen eski bir göl yatağıdır.Çünkü Göller büyük oranda birikinti göllerdir.
3. Yeryüzü Şekilleri
Dağlar
İlçenin Kuzeydoğu,Kuzeybatı istikametinde Güneydoğu Torosların bir parçası olan sıra dağlar uzanır. Bunlar sırasıyla Öksüz Dağı ,Sırıklı Dağı,Meydan Dağı Boruk Dağıdır.Buların içerisinde en yüksek tepe Boruk dağıdır. Yüksekliği 2320 metreye ulaşır.
Ovalar
Gölbaşı İlçesi Genel olarak dağlık ve tepelik alanlardan oluşur,kısmen ova sayılabilecek Gölbaşı Gölü çevresinde Merkezi kurulmuştur.Göl çevresinde kalan az bir kısmı ise tarım alanı olarak kullanılmaktadır.Kısmen Azaplı ve İnekli Gölü’nün Güney Kısımlar ovalıktır.Bunlar Kuzeyde İnekli Ovası,Güneyde Balkar Ovasıdır.Toprak itibari ile kum,kil ve organik maddelerden oluşur.Gölbaşı Gölü’nün Kuzey Doğusu alüvyon sahasıdır,ince taneli malzemeden ibarettir.Gölbaşı Gölü ve Azaplı Gölü Alüvyon sahasında büyük bir bataklık meydana gelmiştir.Üzeri sazlık ve kamışlıklarla kaplıdır.
Platolar
Gölbaşı İlçesinin Kuzey ve Güneyini çevreleyen Güneydoğu Torosların üzerinde,yer alan platolar yönünden oldukça zengin bir görünüm arz etmektedir.Özellikle İlçenin adı aldığı Gölbaşı Gölü’nün Kuzey Kıyılarından itibaren hemen yükselen dağlık alanlar üzerinde Savran Yaylası,Sırıklı Yaylası Platoları İlçenin önemli platolarıdır.
Akarsular
İlçenin tek akarsuyu Göksu Çayı’dır.Kahramanmaraş İli Nurhak İlçesi ‘nin Güneyinden doğan ve Doğu istikametinde kar suları ile beslenerek akan Göksu Çayı İlçenin Kuzey Doğusunda Maltepe Köyü yakınlarında kavis yaparak tekrar doğuya yönelir.Gölbaşı-Malatya sınırında Erkenek Çayı ile birleşerek tekrar Güneye yönelir ve aşağıda Fırat’a karışır.Göksu ve Erkenek Çayı’nın çevresi İlçenin aynı zamanda en önemli piknik ve mesire yerleridir.
Göller
Gölbaşı Gölü : Kuzeydoğu ve Güneybatı yönündeki çöküntü hendeğinin yüksekliği 863 metredir.Oluşum bakımından kartik tektoniktir.Göller grubuna dahil edilir.Suyu tatlı ,fakat elverişli değildir.Gölün uzanışı,doğu-batı yönlü olup, güneyinde bir maiktaro ovalık alan ,devam ettikten sonra platoluk alana geçilir.Alüyol saha yer alır.Yağmur,kar ve küçük dereciklerle beslenir.Batı istikametinde kanalla Azaplı gölüne bağlanır.
Azaplı Gölü : Gölbaşı Gölünün bir kanalla bağlandığı Azaplı Gölü, 3 km2 alanlı ,deniz seviyesinden 840 metre yüksekliği olan Gölün kıyıları girintili,çıkıntılı olmayıp,etrafı sazlık ve kamışlıklarla kaplıdır.Suları tatlı fakat içmeye elverişli değildir. Oluşumu karstik SAZAN ve YAYIN balığı yetiştirileceğe için müsaittir.Yılda ,yaklaşık 20 ton sazan ve 25-30 yayın balığı elde edilir.Tarım için sulamadan faydalanılır.
İnekli (Yeşilova) Gölü : Gölbaşının en batısındaki göldür.1.09 km2 ve denizden yüksekliği 820 metredir. Etrafı sazlık ve kamıştır.suyu tatlı ve içmeye elverişli değildir. Göller,akarsu ve derelerle beslenir.en yüksek seviyelerine kış ayları ile mart ve nisan da ulaşır. En düşük seviyelerine ise yaz aylarında ve Eylül ayında düşer. Gölbaşı,Azaplı ve İnekli gölleri D.S.İ.tarafımdan kanallarla birleştirilmiştir.
4. Iklim
Gölbaşı etrafı az veya çok yüksekliklerle çevrili olması nedeniyle merkez çukur bir vadide kalmaktadır.Etrafındaki Dağların ortalama yüksekliği 1000-1700 metredir.Kuzey ve Güneyinde Torosların bulunması hava kütlelerinin sokulmasına bir ölçüde etkili olmaktadır. Yazın ,Kuzeydeki dağlık alan engeller.Güneydeki sıcak havanın gelmesini de güneydeki dağlık alan engeller.Kışın ise genellikle soğuk havanın meydana getirdiği yüksek basınç hakim olur.Son bahar ve kış aylarında genel olarak Basra Körfezinde meydana gelen termal alçak basıncın tesirine girer,sonuçta suptropikal iklimin kış mevsimindeki ılıklığı yerine soğuk ve yağış düşüklüğü hakim olur.Vadilerde,zirvelere göre sıcaklık değişimleri daha fazladır.Dağların Kuzey ,Yamaçları Güneyden daha çok soğuk olur.Bu durumda bitki dağılışını yerleşme ve tarımsal faaliyetleri etkiler. Sıcaklık, Gölbaşında en soğuk ay genellikle ocak ayıdır.Ortalama sıcaklık derecesi 1-5 derece ile , 2-8 derece arasında değişir.En sıcak ay ise Temmuzdur.Ortalama sıcaklık 28 –32 derece dolayındadır. Gölbaşı İlçesinde yıllık nisbi nem ortalama % 50’ dir.
Doğum
Düğünlerimiz
Kız isteme,Söz kesme,Nişan
Düğüne hazırlık
Düğün Töreni
Sünnet Töreni
Cenaze
Mahalli Yemekler
Tatlılar
1. Doğum
Doğum olacak eve, tecrübeli ve genellikle de yaşlı kadınlar çağrılır.Bu kadın, doğuma yardımcı olur, doğan çocuğun göbeğini keser.Bundan dolayı bu kadına "Ebe" denir. Dünyaya gelen çocuk, yaşadığı müddetçe bu kadını "ebe" bilip saygı duyar. Doğum sonrası babaya ve diğer büyüklere çocuk müjdelenir. Müjdeyi verene de bahşiş verilir. Doğum evinde buğday ve mısır kaynatılır.Şeker, kuru üzüm ve kaynatılan mısırla buğday gelenlere ve komşulara dağıtılır. Buna "GOHMET" denir. Çocuğa ismi ailenin büyüğü koyar.İsimler, genellikle aile büyüklerinden veya İslâm tarihinden seçilen birinin adıdır. Aile büyüklerinden ölen olmuşsa onun adı tercih edilir. Çocuğa verilen ad, bir kulağına ezan,diğer kulağına kamet okunarak söylenir.Anne, çocuk doğmadan önce eşyalarını hazırlamıştır. Hazırlanan bu eşyalarla çocuğun yatacağı yer düzenlenir. Bu esnada çocuğu "al basmasın" diye beşiğinin üstüne Kur'ân-ı Kerim, içine iğne batırılmış soğan, yastığının altına bıçak ya da demir parçası konulur. Bazı yerlerde bacaya kara çal konulduğu da görülmektedir.Akraba ve komşular, çocuğu çeşitli hediyelerle görmeye gelirler.Buna"DOĞDU GÖRME" denir. Çocuğun ilk güldüğünü görene hediyeler verilir. Gelenek olarak çocuk, 3 günlük iken tuzlanır. Tuzlama: tuz, bal, çörek otu ve kolonya karıştırılarak yapılır. Bu karışım çocuğun her yanına sürülür.1-2 saat sonra da banyo yaptırılır. Bu iş, 20. gün tekrarlanır. Buna "BEBEĞİN TUZLANMASI" denir. Doğumdan kırk gün sonraya kadar geçen süreye "KIRKI ÇIKMA" denir. Anne, kırkı çıkıncaya dek, mecbur olmazsa dışarı çıkmaz.Aynı anda kırkı çıkmamış iki anne birbirleriyle karşılaşmaz, birbirlerini görmek istemezler. Mecburiyet olursa "iğne değişirler". Bu da batıl bir inanıştır.Güya kırkı çıkmamış anneler, bu tür davranmazlarsa yavrularının deli ya da hasta olup öleceğine inanılır.Hatta kırkı çıkmamış bir anne, kırkı çıkmamış herhangi bir hayvandan da kaçar.Kırk gün sonra, önce annenin daha sonra çocuğun kırkı çıkarılır.Kırk çıkarma şöyle yapılır: kalbur üzerinden su boşaltılır. Sular dökülürken "Bu kadınların kırkı, bu kurtların kırkı, bu kuşların kırkı....." denerek anne olabilecek canlıların büyük bir kısmı sayılır. Böylece annenin ve çocuğun kırkı çıkarılmış olur ve anne de serbest bir şekilde dolaşmaya başlar. Çocuk ilk dişini çıkardığında, bunu görene hediye verilir. Yine buğday ve mısır kaynatılıp şekerle birlikte komşulara dağıtılır.Buna da "DİŞ HEDİĞİ" denir. Çocuk, ayağa kalkıp yürümeye başladığında, sık ,sık düşer. Batıl bir inanç olarak, çocuğun ayak bağının çözülmesi gerektiğine inanılır.Bunun için de çocuğun iki ayağı iple bağlanır. İki eline sade yağla yapılmış dürüm verilir. Çevredeki çocuklar da çağırılıp bu dürümü , çocuğun iplerini kırarak kaçırmaları istenir. Çocuklar dürümü alıp kaçarlar. Bu geleneğe de KÖSTEK KIRMA" denir.
2. Düğünlerimiz
Kız isteme,Söz kesme,Nişan
Yöremizde evlilikler genellikle görücü usulüyle yapılır.Ortalama evlilik yaşı erkekler için 18 iken bayanlarda bu rakam daha da aşağıdır. Evlilik çağına gelen gence, yakın çevresi adaylar bularak tavsiye eder. Genç, kendisine tavsiye edilen adayları görmek ister.Bunun üzerine, çoğunlukla kızın yakın bir akrabasına çay içmeye gidilir. Bu ziyarette, misafirlere yapılan ikramı kız getirir ve böylece oğlan kızı görmüş olur.Köylerimizin birçoğunda kız görme, çeşme başlarında kızın suya gelmesi beklenerek ya da tarlada kız çalışırken yapılır. (Evlenme çağına geldiği halde, ailesi tarafından herhangi bir girişim görmeyen erkekler, ailesini harekete geçirmek ve evlenmek isteğini bildirmek amacıyla, sabah kalktığında kullandığı yastığı, yorganının içine uzatır. Aynı konuda, kızlar da yaptıkları yemeğe ya çok tuz atarlar, ya da hiç tuz atmazlar; ya da çeyiz eşyası olarak yaptığı el işlemelerinden bazılarına sevdiği gencin ismini işlerlerdi. Bu hareketler "Beni evlendiriniz!" anlamlarına gelir.Bu konu ile ilgili köylerimizden birinde şöyle bir nükte anlatılır: "Evlenme çağı geldiği halde, ailesinin umursamaz tavırlar takındığını gören genç, her gün yastığını yorganının içinde bırakarak kalkar. Bunu gören anne, beyine:
- Herif, çocuğun yaşı geçiyo, bunu everek. Hemi, gendisi de evlenmek istediğini hal ve hareketleriyle belli ediyo,der. Baba:
- Olur Hanım! Şu eşeği satalım da düğün masrafını karşılar, oğlanı eveririz diye cevap verir.
Kapı aralığından bu konuşmayı dinleyen genç umutlanır,sevinir. Aradan epeyce bir zaman geçtiği halde, eşeğin lafının bile edilmediğini gören genç, dayanamayıp bir gün annesine:
- Ana, hani ne oldu lafınız? diye sorar.
Annesi:
- Ne lafı oğlum? deyince,
Oğlu:
- Ne lafı olacak, tabii ki eşek lafı !... diye cevap verir.
(O günden bu yana evlenme çağı geldiği halde, kendisine teklif getirmeyen ailelerin bazılarında, gençlerin annelerine: "Ana,babamla eşek lafı etmiyonuz mu?" diyerek serzenişte bulundukları söylenir.)
Damat adayı, kızı beğenirse, aile efradından annesine kızı beğendiğini söyler.Anne de konuyu babaya açar.Müsait bir zaman tayin edilerek, kadınlar kendi aralarında çok yakın çevrenin bir-iki kadınını da alarak kız evine gider.Gelin adayı görülür; konu kızın annesine açılır.Buna "AĞIZ YOKLAMA" denir.Kızın annesi , olumlu tavır içerisinde olursa "Danışak, görüşek, sorup-sual edek!" deyip durumu kıza ve babasına da açıp sonucu bildireceğini söyler.Bunun üzerine konu kız annesi tarafından gelin adayına ve babaya açılır. Damat adayı araştırılıp soruşturulmaya başlanır.(Bu araştırmada Damadın içki,sigara,kumar vb. gibi kötü alışkanlıklarının olup olmadığı soruşturulur.)Eğer sonuç olumlu ise, damat tarafına haber gönderilerek gelmeleri istenir.İlk önce damat adayının ailesi ,genellikle tatlı türü bir hediyeyle gider. "Allah'ın emri, Peygamberin kavliyle" kızı isterler. Kız evi de "Yakın çevrenizi falan zaman alıp gelin.Cevabımız olumludur." der.Yapılan ikramlardan sonra eve dönülür. Belirlenen tarih geldiğinde damat tarafı, yoğurt,baklava, şerbet, çatal,kaşık gibi akşam ikramda kullanılacak malzemeleri alıp gündüzden kız evine gönderir.(Daha önceleri "Kınalı Kömbe" ya da "Şireli Kömbe" adı verilen pekmezli hamurdan yapılmış tatlı; veya "On iki Katlı Teşt kömbesi" gönderilir ve buna da "Kömbeli Gitme" adı verilirdi.) Yakın akraba ve dostlara "Akşama bir hayır işimiz var, bizim evde toplanıp falanın kızını istemeye gideceğiz!" diye haber gönderilir.Akşam oğlan evinde toplananlar, yanlarına bir de hoca alarak kız evine giderler.Kızı istemeye gidenler "DÜĞÜRÇÜ" denir.Bu ziyaret çoğunlukla akşamla yatsı arasında yapılır.Ziyarete gidilirken damat evinden sadece 3-5 kadın, yapılacak ikramlara yardımcı olmak üzere gider; diğer gidenler erkektir. Kız evi de kendi çok yakın çevresini evinde toplamış ve damat tarafını beklemektedirler. Kızı istemeye gelenlerin en büyüğü ve değer verilen kişisi konuyu açarak yine "Allah'ın emri, Peygamberin kavliyle" kızı ister.Kız babası kendi ailesinin büyüğünü göstererek "Ben bilmem bu bilir" diyerek o kişiyi vekil tayin eder.Vekil olan kişi de: "Cemaat uygun görmüşse Allah hayırlı eylesin!" diyerek olumlu cevabı söyler.Bunun üzerine Hoca Kur'ân okur. Sonunda "Fatiha" okutarak dua yapılır. Akabinde gündüzden getirilen tatlılar ikram edilir.Sonra bir daha dua yapılır ve misafirler kalkıp giderler.Damadın ve gelinin ailesi önceden aldıkları söz yüzüklerini, damat tarafının bir büyüğüne(Genellikle kaynana) taktırırlar.Yüzüğü genellikle talihi düzgün olan kişi takardı ki, genç çiftlerin de talihi düzgün olsun diye.Buna "SÖZ KESME "denir.e skiden bu geleneğe "BERKLİK" de denirdi. (Yerini sağlamlaştırma anlamındadır.)
Söz kesme sonrası, iki aile karşılıklı konuşarak yapılması gereken işleri planlar.Eğer, nişan yapılması istenirse kararlaştırılan günde nişan yapılır.Nişan, söz kesmede olduğu gibi akşam erkeklerin, gündüz de kadınların kız evinde toplanması ile yapılır.Bu törende de yine söz kesmedeki ikramların aynısı yapılır. Bunlardan farklı olarak, gündüz kadınların töreninde geline yakın çevre tarafından "Takı" adı verilen, altın başta olmak üzere çeşitli hediyeler takılır.Yine, tören sonunda çiftlerenişan yüzüğü çeşitli takılar takılır.Nişan yüzüklerinin damadınkini kız evi, gelininkini oğlan evi önceden, parmaklarının da ölçülerini alarak, tedarik etmişlerdir.Nişan töreninin bazen düğünlü yapıldığı da olur. Daha sonraları damat evi aralıklarla kız evini ziyaret eder. Bütün ziyaretlerde gelin adayına kıyafet ve takı cinsinden çeşitli hediyeler getirilir.Kız evinin istekleri sorulur.Bazı aileler oğlan evinden isteklerini liste haline getirerek, bu listedekilerin alınmasını isterler.Listede çoğunlukla altın ve ev eşyaları vardır.Bu listeyi alan damat tarafı istekleri yerine getirmeye başlar. (Eskiden liste verme yerine başlık parası anlamına gelecek "KALIN" adı verilen bir gelenek vardı.Bu geleneğe göre kız babası damat evinden belirli miktarda para talep eder; bu para çok yüksek meblağlarda olursa araya ileri gelen büyükler girerek, pazarlık yapıp bu miktarı düşürmeye çalışırlardı. Kalın adı verilen bu parayı , başlık parasından ayıran özellik: bu para, kız babası tarafından gelin olacak kızına harcanırdı.)
Gelin adayı da küçüklüğünden beri başlattığı çeyizini tamamlamaya koyulur. Kızın çeyizinin tamamlanmasına ,yakın çevresi de yardım eder. Damat da aralıklarla hediyeler alarak gelin evini ziyaret eder.Bilhassa bayramlarda, sadece damat değil, damadın yakınları da gelini hediyelerle ziyarete giderler. Buna "GELİNLİK GÖRME" denir.
Düğüne hazırlık
Bütün hazırlıklarını tamamlayan damadın ailesi, kız evine giderek düğün tarihini belirler. Bundan sonra her iki tarafta da hummalı bir çalışma başlar.Damat evi, düğüne davet edeceği kişileri belirler. Bu kişiler, davetiye yerine geçen ve bazı yörelerimizde "OKUNTU", bazı yörelerimizde ise "DÜRÜ" adı verilen hediyelerle düğüne çağırılır. Okuntu veya Dürü, fakir olan kimseler vasıtasıyla dağıttırılır; çünkü, bu kişilere davetiyeyi alanlar "bahşiş" verirler. Okuntudaki hediyeler, çağrılan kişinin aileye olan yakınlığına göre değişir.Önceleri koyun, keçi ve büyük baş hayvanlar da okuntu olarak gönderilirken, daha sonraları giyim ve ev eşyaları okuntu olarak dağıtılmaya başlanmıştır.Hatta, kıtlık dönemlerinde "Çay Şekeri" 'nin de okuntu olarak gönderildiği söylenmektedir. Damadın ailesi, değer verdiği, ileri gelen bir kişiyi belirler ve kıymetli hediyelerle evini ziyaret ederek, ona "SAĞDIÇLIK" teklifinde bulunur. Sağdıcın görevi oldukça ağırdır. Düğünün bütün organizasyonu ve yönetimi onun omzundadır. Bu yüzden yöremizde sağdıca çok değer verilir. Sağdıç olan kişi, ailenin bir ferdi sayılarak hürmet görür.Yani sağdıçlık, bir nevi yapay akrabalıktır. Sağdıçlık teklifini kabul eden kişi, hemen göreve koyulur. Diğer taraftan, gelin evi de hazırlıklarını tamamlamaya çalışır. Gelinin çeyizine katkıda bulunmak amacı ile yakınları , genellikle ev eşyası türünden çeşitli hediyelerle (Daha çok eksiği olan eşyalarla) gelin evini ziyaret ederler. Buna"ÇEYİZ GÖRME" adı verilir. Kız evi de düğüne,yakın çevresini davet eder.Bu davette okuntu gönderilmez. Düğünden üç gün önce, gelin ve damat tarafının yakınlarından oluşan kadınlar, gelinin geleceği eve, alınan eşyaları düzerler. Buna da "ÇEYİZ SERME" denir. Çeyiz sermeye giden kadınlara, damat tarafı yemekli ikramlarda bulunur.
Düğün Töreni
Düğünlerimiz eskiden ortalama bir hafta sürermiş. Şimdilerde Cuma günü başlayıp pazar günü sona ermektedir; yani üç gün devam etmektedir. Düğünlerimiz davul-zurna ile yapılır. Bazı düğünlerimizin çalgısız veya mevlit okutularak yapıldığı da vakidir.(Son yıllarda orkestra ile ya da düğün salonlarında yapılan düğünler de olmakla birlikte, henüz geleneksel hale gelmemiştir.) Düğün öncesi damat tarafı, gücü kuvveti yerinde, biraz da fakir olan bir kişiyi "BAYRAKÇI" tayin eder. Bayrakçının görevi, kendisine teslim edilen düğün bayrağını, düğün bitimine kadar muhafaza etmek , halay tutulması, misafirlere yapılacak ikramlar, gelin almaya gidiş-geliş gibi konularda düğün evine yardımcı olmaktır. Bazı köylerimizde kız tarafı bayrakçının elinden bayrağı kaçırmak ister. Bayrağın kaçırılması törelerimizde çok büyük bir kusur sayılacağı için, bayrakçı kuvvetli kişilerden seçilir. Bu kişiler, hemen hemen her köyde belirli olduklarından bulundukları köyün bayrakçısı olarak nam salarlar. Düğünün başladığı anlamında, düğün evinin damına bayrak asılır. Bayrağın asıldığı direğin üstüne de elma,portakal,ayva, nar cinsinden bir tane meyve takılır. Daha sonra, sağdıç, davul-zurnayı, damat tarafının yakınlarından başlamak üzere, çaldırarak köyü dolaştırıp düğünün yapılacağı yer olan damadın evinin önündeki alana gelirler. Davulcu ve zurnacıya damat evi, basma ve kumaş türünden hediyeler vererek boyunlarına asar. Bu hediye düğün süresince çalgıcıların boynunda (Davulcu davuluna da asabilir.) asılı durur. Sağdıç hemen ilk halayın tutulması için, çevredekileri elele tutuşturur. Böylece düğün başlamış olur. Düğünlerimizde erkekler ayrı, kadınlar ayrı eğlenirler. Düğüne dışarıdan gelenler, geldiklerini belli etmek amacıyla,düğün yerine yaklaşınca silah sıkarlar. Silah sesini duyan sağdıç ve yakınları, hemen davul-zurnayı alarak misafirlerini karşılarlar. Misafirler de davulcuya bahşiş verirler. Misafirler düğün alanına girince herkes ayağa kalkıp "hoş geldiniz" der. Düğüne devam edilir. Dışarıdan gelen misafirleri düğün evi dışındaki komşu ve yakılar kendi evlerinde yatırıp misafir ederler.
Sünnet Töreni
Yöremizde sünnet yaşı, ortalama 2-7 arasıdır. Çoğunlukla sünnet, sade bir törenle yapılır. Bazen bu törenin Mevlitle, bazen de düğünle yapıldığı görülür.Sünnet öncesi,çocuğun ailesi "KİRVE" yapmak istediği kişiye çeşitli hediyelerle teklif götürür. Kirve, bölgemizde akrabalıktan daha ileri bir yakınlığa sahiptir. Kirveler,çocuklarını birbirleriyle evlendirmezler. Çünkü, kirve çocukları kardeş sayılır. Yani kirvelik, bir nevi yakın akrabalık teklifidir. Gün tespit edilip, sade bir tören yapılacaksa çok yakın 1-2 kişi dışında, kimseye haber vermeden ve genellikle de bu işi meslek edinmiş sünnetçiler aracılığı ile sünnet yapılır. Çocuğun yatağını kadınlar süsleyip hazırlarlar. Sünnetten önce kirvenin hanımı, sünnet olacak çocuklara banyo yaptırır. Kirve de önceden çocuğa kıyafetlerini alır. Sünnet esnasında da çocuğun ağzına lokum ve çikolata türünden tatlılar verir. Sünnet sonrası kirve ve yakınları çocuğa "takı takarlar". Takı, genellikle altın ve paradır. Daha sonraki günlerde de Kirveler arasında hediyeli ziyaretler devam eder. Kirve, ailenin adet edindiği kişidir; Aile onu sürekli kirve yapar.Kirve, değiştirmek pek hoş karşılanmaz. Düğünle sünnet yapılacaksa, tören evlenme düğünlerine benzer...
3. Cenaze
Cenaze imecesine yöremizde çok önem verilir. Ölüm haberi duyulan kişiye, son görevlerini yapmak üzere çevre, akraba, dost ve hatta bunu bir ibadet ve gelenek bilen çoğu kişiler öleni tanımasalar bile hemen cenaze evine giderler. Cenaze sahiplerini hiç bir zahmete sokturmadan yapılması gereken tüm işleri gelenler yaparlar. Cenazenin yıkanmasından namazının kılınmasına, mezarının kazılmasından, defin işlemine kadar, cenaze sahipleri zahmete koşulmadan yerine getirilir. Cenaze sahipleri sadece, cenaze yıkanırken ve mezara konar konarken son görevlerini yaparlar. Cenaze evden götürülmeden kadınlar "Ağıt yakarlar". Çevrede "ağıtçı" olarak bilinen kadınlar, genellikle her cenazeye katılarak ağıt yakarlar. Cenazenin defninden sonra, kalabalık eve döner. Evin önünde Kurân okunur. Daha sonra cenazenin yakınları yan yana dizilirler. Cenaze törenine katılan herkes, tek tek cenaze sahiplerine "Baş sağlığı" dilerler. Cenazenin komşuları, bundan sonra "baş sağlığı" na gelenlerin oturabilmeleri için,cenaze evini toparlayıp hazırlamışlardır. Taziyeye gelen herkes burada kabul edilir. Taziye süresi, 1 ila 2 hafta arasındadır. Tüm taziye boyunca, cenaze sahiplerini taziye için ziyaret edenler, bu eve gelirler.Gelenler, ölenin ruhuna Kur'ân ve Fatiha okuyup, bir müddet sonra yeniden "baş sağlığı" dileyerek kalkarlar. Cenaze evinde taziye süresince kazan kaynamaz. Yemeği komşu ve yakınlar getirirler. Gelenlere çay ikramını da yine komşu ve yakınları yaparlar. Cenaze sahipleri, taziye süresince tıraş olmaz, elbiselerini değiştirmez ve saçlarını taramazlar. Bu, yaslı oldukları anlamındadır. 3 veya 7 gün sonra yemekli mevlit okuturlar. Baş sağlığı süresince de kadınlar ayrı, erkekler ayrı yerde toplanır. Kadınlar "ağıt yakma"ya devam ederler. Taziye bittikten sonra, cenaze sahiplerine yakın olan kişiler, ya berber getirerek, ya da tıraş olacak kişileri berbere götürerek sakallarını kestirirler.
4. Mahalli Yemekler
İçli Köfte, Çiğ Köfte, Bulgur Pilavı, Firik Pilavı, Keklik Kömbesi, Kül Kömbesi, Yahni, Boranı (Pirpirim cacığı), Dilik Çorbası, Şapalak,Basalla, Yavan Köfte, Kınalı Kömbe(Şireli Kömbe), Tarhana Kavurması, Püso Ombacı, Bastık Kavurması, Dövmeç, Tomaka, Çağla Eşkilisi, Çökelek Kavurması, Bulama, Poğaç Ekmeği...
Dövmeç Yemeği
Patlıcan, domates ve biber, herhangi bir işlem yapılmadan fırına verilir. Fırında pişen patlıcan, biber ve domatesin kabukları soyularak sarımsak da ilave edilip bir tepside dövülür. (Dövme işlemi genellikle ya tahta tokmakla ya da bardak altıyla yapılır.) Daha sonra bu karışıma sade yağ konarak tekrar fırına verilip tuz ilave edilerek afiyetle yenir.
5. Tatlılar
Kırma, Bastık (üzüm pestili), Şıllık, Ceviz,fıstık ve üzüm sucuğu, Helle, Ravak şerbeti, Doğramaç dürümü, Üzüm hoşafı, Çiğdem Sütlacı...
Çiğdem Sütlacı
Çiğdem mevsiminde toplanan çiğdemlerin meyve kısmı, tencere içerisinde sütle birlikte iyice kaynatılır. Toz şeker ilave edilerek, kâselere konulup dolapta soğutulur.Daha sonra, istenirse ayrı ayrı fırınlanıp kaymakları kızartılır, ya da fırınlanmadan yenir.
Akçakaya (Pehnik)
Aktoprak (Seske)
Asağı Azaplı
Asağı Karakuyu
Asağı Nasırlı
Bağlarbaşı
Balkar
Belören
Cankara
Çatalağaç
Çataltepe
Çelik
Gedikli
Hacılar
Hamzalar
Harmanlı (Pervari)
Haydarlı (Ortaoba)
Karabahşılı
Karaburun (Karacaoluk)
Kösüklü
Küçükören
Meydan
Ozan
Örenli (Kinirli)
Savran
Yarbaşı (Çalgan)
Yaylacık (Köristan)
Yeniköy
Yeşilova (Inekli)
Yukarı Çöplü
Yukarı Karakuyu (Hevedi)
Yukarı Nasırlı
1. Akçabel (Pembeği)
Köy , Gölbaşı İlçe Merkezine Kalemkaş üstü gelindiğinde 19 km. mesafede ve 200 hanelidir.Buraya Tut İlçe yolundan da gelinir. Bu yol ilçe merkezine 27 km.dir. Köy daha önceleri şu andaki yerleşim yerinin karşısında dere kıyısında ( Güneydoğuda ) “ Bıçakçı Ören “ denilen mevkiinde yerleştikleri , sonradan köyün karşı yamacındaki ören tepesine göçtükleri ve daha sonra da , köy şimdiki yerine Sakar Dağının eteklerindeki yamaca kurmuşlardır.Güneyi dereye bakmakta ve kışın sıcaktır.Yeşilliği boldur.Evler genelde toprak yapı ve çatılıdır.Betonarme evlere geçiş başlamıştır. Köyü, Pir Ahmet ve Pir Hüseyin ismindeki şahısların kurdukları sanılmaktadır. Köy, ismini Besnili Bey’den almıştır. Arazinin çoğunluğu bunlardan satın alınmıştır.Mayıs 1952 tarihinde Köyün ismi Penbeyi , iken bu tarihten sonra Akçabel olmuştur.
2. Akçakaya (Pehnik)
Pehnik isminin “ Peh” temiz anlamından geldiği rivayet edilmektedir.İlçeye 17 Km.mesafededir. Köyün kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemektedir.Timur’un Anadolu’yu istilası ve Suriye seferi sırasında Behisni (Besni ) ye giderken buradan geçtiği, köyü talan ettiği rivayet edilir. Gazi Üniversitesinin KANUNİ DEVRİ MALATYA TAHRİR DEFTERİ (1560 ) Doç.Dr.Rafet YİNANÇ ,Yrd.Doç.Dr.Mesut ELİBÜYÜK’ün yazmış oldukları kitapta ; Kayye-i Pağnik Tab-i Gölbaşı, hass-ı mirlina ( sayfa 430 sıra 656 ) yine A.g.e.sayfa 300 de 1333 sırada mezraa-i kışla boğazı der nezd-i karye-i pağnik ,tabi-i Gölbaşı,Tımar-ı Hüseyinve Abdurrahman ve Hamza an Müstahfizan –ı kala-i Behesni olarak yer verilmektedir. Köy, kent,adıyla tanımlanan yamaca sırtını vermiştir.Yönü güney batıya bakar,ön tarafı açıktır.Evler iki katlı ve toprak yapıdır.43 hanelidir.Köyün ismi 1962 yılından sonra “ Akçakaya” olmuştur. Yurt dışında çalışan çok sayıda köylü vardır.Köyde göç çoktur.Genelde Gölbaşı’na yerleşmişlerdir.Mersin’de de birkaç hane vardır. 1930-1940 yıllarında “ Döndü’nün Kızı “, adlı kadın muhtarlık yapmıştır.
3. Aktoprak (Seske)
Köyün kurucuları Topallardır.Kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemektedir.Kuruculardan beş kardeş Birinci Dünya Savaşına katılmak üzere (1914 ) evden ayrıldıktan sonra,bir daha dönmediler. Köy,karşıda bulunan Ozan’ ın mezrasıydı.Haberleşmelerde sesin ulaşması için ,tepeden bağırlardı.Seslenmek,bağırmak anlamına gelen “Seske “ ismi ile köy anılmış, daha sonra ismi Aktoprak olarak değiştirilmiştir. Köy halkı müziğe karşı oldukça duyarlıdır.Profesyonel Türk Halk Müziği Sanatçısı Mehmet SESKE bu köydendir.
4. Asağı Azaplı
İlçe Merkezinin Kuzey batısında yer alan Aşağı Azaplı ,İlçeye 13 km.mesafededir. Köy, daha önce sırtını verdiği (kurulduğu ) yerin,çıplak ve susuz olmasından dolayı,göç ederek şu anki tarıma elverişli yere yerleşmiştir. Köyde tarıma elverişli çok sayıda arazinin olmasından,ağaların hizmetli (Azap ) çalıştırmalarından dolayı köye Azaplı,dendiği söylenmektedir. Büyük Azaplı’ya , Malatya’nın Akçadağ İlçesinin Çınar Köyündeki anlaşmazlık nedeniyle göç ettikleri söylenmektedir.Bunlar İbiş Ağa, zade ve akrabalarıdır.Yukarı Azaplı’ya yerleşen bu aileler 1895 yılında Aşağı Azaplı’ya göç ederler.
5. Asağı Karakuyu
Köy Gölbaşı ilçesinin Güney batısında yer alır.29.km.mesafededir.Karakuyu ismi ile bilinen köy 19l4 yılında ikiye ayrıldığı ,aşağı ve yukarı Karakuyu oldular.Asıl yerleşim yerinde Göl dağı mevkii olarak adlandırılan yerde 3 sarnıç bulunmaktadır. Köy halen bu sarnıçlardan su içmektedir. Köyde 5 kabile bulunmaktadır. Köy Hevedi köyleri gurubuna girer.Köy şu anda 85 haneli ve 500 nüfusludur. İçme suyu sorunu vardır.
6. Asağı Nasırlı
Köy ilçeye 29 km mesafededir. Evler iki katlı ve toprak yapıdır. Köyün İlk kuruluş yeri Mendededir.(Minik dede) buradan da kız kapana göç edilmiştir.Burada da aşiret kavgaları başlamış köy ikiye ayrılarak Yukarı ve Aşağı Nasırlı Köyleri olmuştur. Aşağı ve Yukarı Nasırlı Köylerinin asıl sahipleri Cec oğu